Gece Gezintisi, Cunda Öyküleri
Ana Sayfa » Cunda Öyküleri » Gece Gezintisi, Cunda Öyküleri
Yazan-Çizen Cundalı | Siz de birşeyler yazın!yorum cunda
Üretim Tarihi: Cumartesi, Eylül 8, 2007

GECE GEZINTISI

Cunda Öyküleri, bölüm 1

Ferhat Uludere

Sen diriyken sana bakmak başlı sonlu bir uğraştı sanki
Gövdene imrenirdi ok atmayı bilenler
Gövden; aklin gibi engebeli ve dakikti.
İsmet ÖZEL

1

Adi konulmamış beraberliklerden artakalan sancılar arasında yasıyorduk günlerdir. Seslerimiz kalmamıştı, biraz da hüzünlenmiştik sanki. Birçok anlamı ayni anda taşımaya çalışırken, aslında nasıl da anlamlarımızı yitirdiğimizin farkına varmıyorduk. Bir şeyler karalıyorduk, yamayı hiç bilmediğimiz lisanda ve bu yüzden ikimizde okuyamıyorduk yazdıklarımızı. Ben satene kendi yazdıklarımı okumaz, başkalarına okuturdum. Sessizce bir kösede bana yazılacakları beklerdim. Ama adimi taşıyan bir tane bile mektup almadım. Bu yüzden biraz lekeli geçmişim, bu yüzden beni tanıyan pek fazla insan yok.
Sen tanıyor musun beni, ya da bana dair olanları, ya da ben kimseleri tanıyor muyum? Bir kıs günü Cunda Adası’na bakıyorum uzaktan, sanki hep varmışsın gibi yanımda seni arıyorum. Geleceğini bile söylememiştim. Aslında buraya gelip adaya baktığımdan bile haberin yok. Toprak yollar, tas kahvehane, sonradan yapılan o köprü, yıkık kilise ve eski manastır bunlar hayatımızda olmayacak hiç.

Neden bugün buraya geldim? Bu adayı izlemek için değil elbet, başka bir yerde olmak mı istedim sadece? Öyle değil tabii ki, buraya geldim, çünkü ne Cunda Adası’na giymeye cesaretim var yalnız basıma, ne de sana ait o topraklarda kalmaya. Kaçak bindiğim gemi aslında burada olmama neden. Nuh’un gemisi diyorlardı sanırım adına, bakamadım, uzaktı, seçemedim ismini. Bir tufan sonrasıydı, kisti olacaktı, kar yağacaktı birazdan, ama kardan adam yapacak kimse kalmamıştı. Bir tane çocuk bile evinden çıkıp kartopu oynamayacaktı.
Düşle gerçeği tanımlıyordu Cunda Adası, ilk büyük tufandan sonra insanlar düşle gerçeği birbirine yakınlaştırmak için köprü yaptılar. Adayı karaya bağladılar, tas kahvehanede çay içtiler, sokaklarında gezdiler adanın, kirlendi o tufandan sonra oraları, benim buralara gelip düşlerime baktığım ada kirlendi iste.
Biz seninle ne o köprünün üzerinden geçebildik, ne de gerçeğin içinde kalabildik, adini koyamadık bir türlü yasadıklarımızın, iste bu yüzde asili kaldık düşlerin ve gerçeklerin kıyısında. 

Son günleriydi yazın dağınık bir evde karsılaşmıştık. Planlı bir buluşmanın arkasından plansız bir içki faslı başlamıştı ve bizler kadar dağınık bir ev, dağınık bir yatak vardı. İçmeden önce onları toplamıştın. İzleyememiştim seni, oysa izlemek isterdim, eşyaları katlayışını, yatak örtüsünü serisini, hepsini görmek isterdim.
Bütün gece içtik. Camin yanında, bir balkon olmayışının özlemiyle içtik. Birbirimize ne kadar yakin olsak da uzaklardan bakıyorduk sanki aramızda sisli sabahlar vardı, oysa yazdı, sisin kalması gerekirdi.
Ayni yatağa girdik biz o gece, ama ayni olamadık yatakta.
Dokunuşlar, öpüşler ve masallar.

Ellerimi yıkamamı istemiştim benden, kirlerimle sana dokunmamam için, ama elleri yıkamakla geçmiyordu bizim kirlerimiz ihanetlerimiz…
Acılar bile kirletiyordu dokunduğumuz her şey, yine de yıkadım ellerimi, başka yerlerde başka kadınlardan kalan dokuları sıyırdım ve sana dokundum. Bıraksan sonsuza kadar dokunabilirdim, ama sen değil, sabah engelledi dokunmayı. Çünkü sabah her şeyin üzerine doğuyor ve geceden kalanların yazgısını değiştiriyordu.
Öğlene doğru senin telefonun susmadı, birileri arıyor; bir şeyler istiyordu. Uyandık, ben tuvaletteyken topladın yatağı, göremedim. Kahvaltı yaptık sonra, çayı hangi bardakta içeceğimi bilmen benim özel olduğum anlamına mı geliyordu? Bunu biliyordun, çayları sen doldurdun. Sevişseydik gece, bu kahvaltının ardından sevgili olurduk mutlaka.

Gittin sonra…

Bir tek not kaldı senden geriye ve tamamlanmayan bir gece.
“başka bir yasamın içindeyim sana göre. Ayni bakmıyoruz biliyorum. Beklemiyorum da senden böyle bir şeyi artik. Böyle alıştım; üzülmeye, ağlamaya, düşünmeye ve seni umursamamaya.
Son kez içtim senin yanında. Bir daha görmeyeceksin beni.”
Birbirimizi umursamadık sonra, aylarca aramadık. Bir kaçak gibi kaçtık birbirimizden, ne telefonlar çaldı ne de birbirimize ait isimler konuşuldu. Adim benimle anılmadı hiç, başkaları eklendi.
Buluşmalar, gece gezmeleri, el ele tutuşmalar olmadı hiç ve balkıda olmayacaktı. Sen başkalarının elini tutup, başkalarının gecelerinde geziyordun.

Öykünün devamı için tıklayınız

Cunda Öyküleri Bölüm 2

Cunda Adası Otelleri


View this Post in: English French Arabic German Greek Japanese Spanish

Facebook'da Paylas

Bakın Millet Neler Demiş?

Henüz kimse bir şey eklememiş bu konuda ilk yorum yapan olmak istermisiniz?

Söyleyecek birşeylerim var diyorsanız!

Resminizi ekleyin!
Gravatar'a katılın ve burada resiminizde yayınlansın. Hemde Bedava!